DALGIÇLIĞIN BAŞLANGICI VE TÜRK TARİHİNDE DALGIÇLIK

Dalgıçlığın başlangıcı; insanın askeri faaliyetler, kurtarma operasyonları, sualtı ticareti ve bilimsel araştırmalar yapma istek ve gereksinimlerinin ortaya çıktığı tarihlere rastlar. Dalgıçlık tarihi ile ilgili yapılan araştırmalar bizi 5000 sene öncesine kadar götürmektedir. “Yunan’lı tarihçi Herodot, Pers Kralı Xerxes’in M.Ö. 5. yüzyılda batık bir defineyi bulması İçin Scyllis adlı bir dalgıcı görevlendirdiğinden bahseder. Bir başka araştırmada ise Büyük İskenderin M.Ö. 332 yılında karadan kuşattığı Tire (şimdiki adıyla Lübnan) şehrinin limanına, sualtı engellerinin kaldırılması İçin bir dalgıç grubu gönderdiği bilinmektedir.”1 İlk dalma denemeleri nispeten sığ sularda (30 metrelerden daha az derinliklerde) yapıldı ve bu dalışların amacı; inci, sünger, mercan gibi ticari değeri yüksek malları su üstüne çıkartmakla birlikte askeri alanda kullanılmaya başlanmasıdır. Bu alanda ilk faaliyetler, düşman gemilerinin demir zincirlerini kesmek, gemilerin altına delik açmak, düşman limanlarını tahrip etmek ve dost ülkede liman inşa etmekten ibaretti.

Suyun altını keşfetmek belki de her insanın düşlerini süslemiştir. Avlanmak, keşfetmek, tekneleri tamir etmek veya ele geçirme istekleri, hazineler bulma hayalleri su altında uzun süre kalabilme isteğini arttırmıştır.

İlkel dalgıçların bazı teknikleri günümüzde bazı bölgelerde halen kullanılmaktadır. Nefeslerini tutup serbest dalış yapan bu kişiler küçük yaşlardan itibaren eğitilirlerdi, ciğer kapasiteleri ve dayanıklılıkları oldukça gelişirdi. Bu serbest dalıcılar dibe ulaşmayı hızlandırmak İçin ellerine taş veya benzeri bir ağırlık alırlardı. Dalgıçların bellerine halat bağlanırdı ve bu halat yardımıyla kendileri ve sualtından topladıkları mallar su üstüne çıkartılırdı. Bu dalışlar 1-2 dakika sürerdi ve dalınan ortalama derinlik 25-35 metreleri geçemezdi.

“1690 yılında İngiliz Astronomu Edmund Halley, yüzeyde içerisi hava ile doldurulan dalış çanlarını keşfetti.”2 Bu çan satıhtan biraz aşağıda durmakta idi. Taban kısmı açılabilirdi ve suyun sıkıştırması ile dengeli hale gelen hava,  çanın içine hapsolmuş vaziyette saklanabilmekte idi. Dalıcı aşağıya inene kadar kafasını hava alacak şekilde çanın içinde tutmakta ve dibe gelince derin bir nefes alıp havası bitene kadar sünger toplamakta ve dibi keşfetmekte idi. Havası bitince tekrar çana dönüp nefes alma ve elindekileri bırakma imkânı bulmakta idi.

“1715 yılında bir başka İngiliz, John Lethbridge, tek kişilik, tamamen kapalı bir dalgıç elbisesi geliştirdi. Bu elbise su geçirmez malzeme ile takviye edilmiş, deriyle kaplanmış bir varildi. Dalgıcın dışarıyı görebilmesi İçin varilin üzerinde ufak bir pencere ve kollarını dışarı çıkartabilmesi İçin de iki adet su geçirmez deliği vardı. Bu elbisenin içindeki dalgıç suya bir gemiden sarkıtılıyordu ve dalma çanında olduğu gibi manevrası yalnız geminin hareketine bağımlıydı. Bu elbisesiyle, avrupa denizlerinden pek çok

gemi enkazı çıkardı ve  başarılı dalışlar yapıldı.”3

            “1840 yılında Siebe iki parçalı ve su geçirmez bir elbise üretmeyi başardı. Siebe dalgıcın beline kadar gelen üst kısma başlığı bağladı. Kirli hava elbisenin bel kısmı kenarlarından tahliye ediliyordu ve bu sisteme bir egzost subapı ekledi. ”Siebe’nin Geliştirilmiş Dalgıç Elbisesi” olarak bilinen bu sistem MK-V Derin Su Dalgıç Elbisesinin atasıdır”4.

Yapılan bütün bu araştırmalar dalgıçlık tarihi İçin küçümsenmeyecek kadar büyük icatlardı. Maalesef insanoğlu su üstüne bağımlıydı. Çözüm açıktı: Dalgıcın yanında taşıyabileceği portatif bir hava kaynağı gerekiyordu. Bugün SCUBA olarak bilinen bu sistem günümüzde dünyanın her yöresinde en çok kullanılan sistem olmuştur. SCUBA nın tarihi gelişimi çok yavaş olmuştur. Çünkü o yıllarda ne güçlü kompresörler ne de basınca dayanabilen tüpler vardı.

Türk tarihinde ise dalgıçlıkla ilgili bazı bilgiler, Evliya Çelebi’nin seyahatname belgelerine dayanmaktadır.(1611-1682)

“Evliya Çelebi, bıçaktan başka aletleri olmayan inci ve sünger dalgıçlarının deniz dibini rahat görebilmek İçin ağızlarına zeytinyağı alarak daldıklarını belirtiyor. Buna göre, dalgıçların dipte suya bıraktıkları yağ bir cam etkisi yaratarak dibi görmelerini sağlıyordu.”5 “Bu dalgıçların, dibe hızlı inmek İçin kullandıkları bir teknik de bir taşa tutunarak bunu ağırlık olarak kullanmaktı. Tekneden bir taşla suya atlayan dalgıçlar bununla dibe ulaşınca suyun kaldırma kuvvetine karşı yine taşın ağırlığından faydalanarak dipte kaldıkları süre İçinde rahat çalışabiliyorlardı. Bir ucu teknedeki bir arkadaşlarının gözetiminde olan bellerine bağladıkları ip ise su altı çalışması sırasında her hangi bir tehlike anında dalgıçların yukarı çekilmelerini sağlıyordu.”6

Yapılan başka bir iş de, dalgıçların sualtındaki geminin iki tarafından bağladıkları ip ve halatların su üstündeki iki gemiden makaralara çekilerek geminin yüzdürülmesiydi.

“Osmanlıda tersane-i amire (savaş gemilerinin yapılıp onarıldığı kurum) personeli arasında yer alan dalgıçlara gavvas adı veriliyordu. Evliya Çelebi, gavvasların İstanbul’da, Galata ve Kasımpaşa’da loncaları(aynı konudaçalışan esnafın kurduğu birlik) olup bunların genellikle Mağrib (Fas ve Tunus bölgeleri), Reşit(Mısırda bir kasaba) veİskenderiyeliler’den oluştuğunu aktarıyor.”7 “Tersane-i amire’deki dalgıçlar sefer zamanı donanma ile birlikte denize açılırken yaşı ilerlemiş olan birkaç dalgıç da her hangi bir ihtiyacın ortaya çıkması ihtimaline karşı tersanede bırakılıyorlardı. Gelibolu tersanesinde de ulufeli (üç aylık maaş)dalgıçlar bulunmaktaydı.”8

            “1776 yılında bir batığa yapılan dalış İçin tersane-i amireden bir tane iki ve bir tane de bir buçuk kilolukisparçine (burgulu, tele sarılı bir çeşit halat),cebehane-i amireden (ordonatım) 25 ağaç kürek, 40 tane bargir urganı (yayvan, kenarları geniş bir kap) ve üç tane lağımcı küleki(tahta kova)emaneten gönderilmişti.”9 Gönderilen bu malzemelerle dalgıçların dipteki ufak tefek madeni malzemeyi kovalara doldurduklarını, top gibi büyük ve ağır malzemeyi ise yukarıdan çekilerek çıkarılmak üzere iplerle bağladıklarını düşünebiliriz. Aynı zamanda devlet bu tür çalışmalar İçin donanma personeli olmayan dalgıçlardan da faydalanıyordu. “Bu dalgıçlar genellikle Ege’deki adaların denize yatkın halkından temin ediliyordu. Bu adalar içerisinde özellikle Sömbeki adasının dalgıçları kullanılmaktaydı. Sömbeki adası halkı da denizden sünger çıkarma uğraşıları sonucu iyi dalgıçlar olarak ünlenmişlerdi. Belgelerde de sık sık su altına inecek kişiler İçin sönbeki kelimeleri kullanılmaktaydı. Ancak sönbeki kelimesi sadece bu adanın dalgıçlarını işaret etmeyip genel olarak ‘dalgıç’ anlamına gelmekte ve tersanedeki dalgıçlar İçin de kullanılmaktaydı.”10

Tersane-i amirede istihdam edilen dalgıçların görevleri sadece batık çıkarmak ile sınırlı değildi. Bunlar Akdeniz seferi sırasında donanma ile birlikte yola çıkıyorlar, tersanede tamire ihtiyaç duyan gemilerin hizmetinde görev alıyorlar, çeşitli tersanelerde inşa edilen gemilerin denize indirilmesi sırasında görevlendirilerek buralara gönderiliyorlar, yolculukları sırasında kaza yapan gemilerdeki personel veya yolcuların kurtarılmasında görev alıyorlardı.

“Dalgıç, tersane personeli arasında ise ulufe alıyordu. Bunun dışında da dipten çıkardıkları gemi lengerleri (Gemiyi yerinde tutmak İçin denize atılan zincir ve ucundaki çıpa) devlete ait ise donanmaya teslim ediliyor, sahibi çıkarsa yarı fiyatına sahibine iade ediliyor, sahibi bulunamazsa satmak üzere kendilerine kalıyordu. Dalgıçların çalışmalar süresince yiyecekleri ise bölgenin kaynaklarından karşılanıyordu. Tersane personeli olmayan dalgıçların ücreti, çıkarılan malzemenin belirli bir hissesinin verilmesi şeklinde ödenmekteydi.”11

“Karadeniz’deki çeşitli yerlerde ve Tuna’da batan gemilerden top, yuvarlak ve lengerçıkaran Rusyalı Kablon adlı dalgıcın 1803 Ekiminde Osmanlı ile yapmış olduğu anlaşmaya göre çıkardığı malzeme kaç kantar geliyorsa bunun yarısı kendisine verilecek yarısı da devletin olacaktı.”12 “Bu anlaşmanın ardından İsmail kalesi yakınlarında 9 top ve diğer aletleri çıkaran bu dalgıca top ve safralığın yarı hissesinin karşılığı olarak hazine-i amireden(devlet kasası, defterdarlık) verilecek 17 bin 650 kuruş İçin bir senet ve bahşiş olarak da bir miktar yuvarlak, lenger ve hurda demir verildi.”13

“1830 yılında da Akdeniz’de Nağra limanı ve Bozcaada yakınlarında eskiden batmış olan gemilerin malzemelerini çıkarmak üzere Sömbeki ve Kastel’den dalgıçlarla anlaşılmıştı. Özel dalgıçlarla çalışıldığında, çıkardıkları karşılığında kaç hissenin verileceği devlet ile dalgıçlar arasında yapılan pazarlık sonucunda belirlenmekteyse de dalgıçların teklifi devlet tarafından hesaplı bulunmazsa İstanbul’dan tersaneden dalgıç ve malzeme gönderilmesi seçeneği her zaman mevcuttu.”14

Evliya Çelebinin seyahatnamelerdeki anlatımlarda; dalgıçların 70-80 kulaç (140-160 mt) gibi derinliklere daldıklarına dair yer alan ifadeler karşımıza çıkan ölçülere göre çok abartılı kalıyor. Bununla ilgili olarak yapılan araştırmalarda geçen derinlik ölçüleri 7-32 kulaç (14-64 mt) arasındadır.

Osmanlı sularında modern dalış cihazlarının kullanılmaya başlanması ise 19. yüzyılın ortalarına doğru olmuştur. “1923 yılında Azapkapı’da Yzb. Ahmet Bey Komutasında kurulan ”Dalgıç Bölüğü” 1927 yılında ”Dalgıç Grubu” olarak değiştirilmiştir. Grup personel olarak 1 Subay, 10 Er’den, araç olarak ise bir filikadan ibaretti. Çeşitli dalış görevlerini ifa edebilmesi yanında 3 ay süreli dalgıç kursları da açabiliyordu.”15

Günümüzde bizler; tarihi boyunca nefesini tutarak dalan bir dalgıçtan, çağdaş teknolojiye ayak uydurmuş, modern dalış okulları ile dünyadaki dalış sistemlerini takip eden profesyonel ve ataları gibi cesur birer dalgıç haline gelmişizdir.

Ataları deryaların efendisi olarak bilinen; üç tarafı denizlerle çevrili, halen keşfedilmemiş sualtı tarihimizin ve sualtı güzelliklerinin bulunduğu cennet vatanımızı görmeniz dileği ile hoşçakalın…

KAYNAKLAR          

*    JÖAK.lığı AK Tb.Sualtı Timi, Dalgıç

  1. DKKL198-1 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dalgıçlık Esasları Kılavuzu, DK Basımevi, 2003,s.2-2.
  2. DKKL198-1 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dalgıçlık Esasları Kılavuzu, DK Basımevi, 2003,s.2-4.
  3. DKKL198-1 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dalgıçlık Esasları Kılavuzu, DK Basımevi, 2003,s.2-4.
  4. DKKL198-1 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dalgıçlık Esasları Kılavuzu, DK Basımevi, 2003,s.2-5.
  5. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s. 236.
  6. Piri Reis, Kitab-ı Bahriye, C. I, İstanbul 1997, s. 250
  7. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s.236.
  8. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. V, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999, s.162.
  9. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Cevdet Bahriye Belge No. 4017 (Şubat 1776).
  10. BOA, Cevdet Bahriye Belge No. 67 ( Temmuz 1797), 11927 (Temmuz 1792)
  11. http://ottomannavy.com/OSMANLI_DONANMASININ_SEYIR_DEFTERI., 15/08/2011, 20:15
  12. DERİN Dergisi, 2005, Sayı 5, “Serbest Dalış”,s.22-24.
  13. ÖZDEMİR,Ş. Osmanlı Denizciliğinde Gemi Kazaları ve Dalışlar
  14. DERİN Dergisi, 2005, Sayı 5, “Serbest Dalış”,s.22-24.
  15. DKKL198-1 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Dalgıçlık Esasları Kılavuzu,DK Basımevi,2003,s.2-18.

“DALGIÇLIĞIN BAŞLANGICI VE TÜRK TARİHİNDE DALGIÇLIK” için 1 yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Alışveriş Sepeti
Open chat
Merhaba👋
Size Nasıl Yardımcı Olabilirim?